Sağlıklı Beslenme
SAĞLIKLI BESLENME
Öğrenci Diyetisyen SELİN HAS
28 Kasım 2000 İstanbul doğumluyum. Liseyi sağlık meslek lisesinde okudum hemşire çıkışlıyım. 1 yıl boyunca medical park hastanesinde çeşitli bölümler de çalıştım. Şimdiler de aşçılık mezunu, diyetisyenlik 3.sınıf ve fizyoterapi son sınıf öğrencisiyim.
Eğitim ve Nitelikler
Aşçılık Anadolu üniversitesi, İstanbul Aşçılık eğitimimi tamamlamış bulunmaktayım. Eylül 2021 - Haziran 2023
Sağlık bilimleri fakültesi Kültür üniversitesi
İstanbul Aşçılık eğitimimi tamamlamamın ardından dgs ile diyetisyenlik bölümüne geçiş sağladım şuan da beslenme ve diyetetik 3.Sınır öğrencisiyim Eylül 2023 - Temmuz 2025
Fizyoterapi Altınbaş üniversitesi Aynı zamanda fizyoterapi son sınıf öğrencisiyim Eylül 2023 - Temmuz 2025
Öğrenci Diyetisyen SELİN HAS
https://www.gelirpazar.com/saglikli-beslenme
IŞIL AYAN
Doğu Akdeniz Üniversitesinde 1. Sınıf öğrencisiyim.
1 yıl hazırlık okudum. Manisa da yaşıyorum. 20 yaşındayım.
SAĞLIKLI BESLENME
*Tuz: Tarihten Bugüne Soframızın Beyaz Hazinesi*
Tuz, belki de insanlığın en eski ve en çok kullanılan baharatı. Ama sadece sofralarda değil; tüm dünyada ekonominin, ticaretin ve hatta savaşların bile merkezinde yer almış bir maden. Gelin, bu beyaz kristallerin zaman içerisindeki yolculuğuna birlikte çıkalım.
*Tuzun Keşfi: Tat ve Korumanın Anahtarı*
Tuzun hikâyesi insanlığın ılık sularda yaşayan ilk deniz hayvanlarıyla başlar. Tuzun lezzetli bir madde olması bir yana, insanlar çok erken dönemlerde onun yiyecekleri muhafaza etmekteki şaşırtıcı etkisini keşfetti. Eğer bugün buzdolapları olmadan et, balık ve peynir gibi besinleri uzun süre saklamanın bir yolu varsa, bunu tuza borçluyuz.
*Tuz ve Ekonomi: Beyaz Altının Güçü*
İnsanlık tarihinin pek çok bölümünde tuz, sadece bir baharat değil, aynı zamanda “beyaz altın” olarak anılırdı. Antik Roma’da askerler, maaşlarını tuz olarak alır ve bu ödeme “salarium” adını taşırdı. Bugün kullandığımız “maaş” kelimesinin kökeni de buradan gelir. Tuz ticareti, medeniyetlerin kuruluşunda kritik bir rol oynamış ve özellikle Orta Çağ’da tuz yolları, dünyanın ekonomik sisteminin çarklarını döndürmüştür.
*Tuzun Tarihi Sahnelerdeki Rolü*
Tuzun insanlar arasındaki stratejik önemi, çoğu zaman toplumların kaderini belirlemiştir. Mısır’da mumyalama işlemlerinde, eski Yunan’da kutsal törenlerde kullanılan tuz, hem manevi hem de fiziksel bir anlam taşırdı. Orta Çağ Avrupa’sında tuz vergileri, pek çok isyanın temel sebebiydi. Fransa’da “Gabelle” adı verilen tuz vergisi, Fransız Devrimi’nin kıvılcımlarından biriydi.
*Tuz ve Semboller*
Tuz, sadece bir baharat ya da muhafaza maddesi değil; aynı zamanda çeşitli kültürlerde derin anlamları olan bir semboldür. Eski inançlarda tuz, arılığı ve sadakati temsil ederdi. Dostluklar, ekmek ve tuz ile kutsanır, bu paylaşım, “dost sofrası” kavramını ortaya çıkarırdı. Hatta eski Türk geleneklerinde gelinlerin kılınç kuşanmadan önce ekmek ve tuz yemesi, barışın ve sadakatin bir nişanesiydi.
*Bugün ve Yarın: Tuzun Modern Dönüşümü*
Bugün market raflarında deniz tuzu, Himalaya tuzu ve özel aromalarla zenginleştirilmiş gurme tuz çeşitlerini görebilirsiniz. Ancak tuzun yolculuğu henüz tamamlanmadı. Tıptan kozmetiğe, gıdadan endüstriyel kullanımlara kadar geniş bir alanda tuz, vazgeçilmez bir rol oynamaya devam ediyor.
Tuzun bu tarihsel yolculuğu bize sadece bir baharatın ötesinde, onun önemini ve etkisini gösteriyor. Bu etkiler, bugün sofralarımızda tuz kullanımına yaklaşımımızı yeniden düşünmemize de rehberlik ediyor. Peki, tuzun hem tarihi hem de modern kullanımlarını düşünerek günlük yaşamımızda doğru bir dengeyi nasıl kurabiliriz?
*Tuz: Hayatımızdaki Gizli Baharatı Tanıyalım*
Tuz... Her sofranın vazgeçilmezi, lezzetlerin olmazsa olmazı. Ama bu bembeyaz taneciklerin vücudumuza etkilerini ne kadar biliyoruz? Sadece yemeklerimize tat katmaktan fazlasını yapıyor. Tuzun doğru kullanımı hayat kurtarabilirken, aşırı tüketimi fark etmeden sağlığımızı tehdit ediyor.
*Ne Kadar Tuz Tüketiyoruz?*
Dünya Sağlık Örgütü, bir bireyin günlük 5 gramdan (yaklaşık bir çay kaşığı) fazla tuz tüketmemesini öneriyor. Peki, biz ne yapıyoruz? Maalesef Türkiye’deki ortalama tuz tüketimi bu miktarın tam üç katı. Yapılan araştırmalara göre, günlük tüketimimiz yaklaşık 18.04 gram. Düşünün, her gün sofranızda önerilenin üç katı fazla tuz var. Bunun etkilerini hissetmiyor olabilirsiniz, ama uzun vadede bu küçük kristaller sağlığınızın büyük bir düşmanı olabilir.
*Tuzun Bedene Fısıldadıkları*
Tuzun ana bileşeni olan sodyum, vücudumuz için vazgeçilmezdir. Sinir sistemi işlevleri, kas kasılması ve su dengesi gibi hayati rolleri vardır. Ancak fazlası ne yazık ki zararlıdır. Fazla sodyum alımı vücudumuzda ödemlere, yani dokular arasındaki fazla su birikimine yol açar. Bu durum, hem görünüşünüzü etkiler hem de tansiyonunuzu yükseltir. Ve evet, hipertansiyon kapınızı çalarken sadece fiziksel değil, ruhsal sağlığınızı da tehdit eder.
Öte yandan, yeterince sodyum almadığınızda da büyük sorunlarla karşılaşabilirsiniz. Çok fazla terlemek ya da kusma gibi gastrointestinal sorunlar klorür kaybına neden olabilir. Bu da iştahsızlık, kas krampları ve halsizlik gibi belirtilerle karşınıza çıkabilir.
*Sofrada Tuzluğunuzu Kısın.
Tuzdan vazgeçmek kolay değil; kabul ediyoruz. Ama sofrada tuzluğu kaldırmak gibi basit bir adımla tuz alımınızı %15 oranında azaltabileceğinizi biliyor muydunuz? Bu basit ama etkili bir adım. Ayrıca yemeklerinize baharatlar ve otlar ekleyerek lezzetten ödün vermeden daha az tuz tüketebilirsiniz.
İşlenmiş gıdalardan uzak durmak da çok önemli. Hazır çorbalar, konserve yiyecekler ve paketli atıştırmalıklar, fark etmeden fazla tuz alımına neden olabilir. Etiketleri dikkatlice okuyarak seçim yapın. “Az tuzlu” ya da “az sodyum içerir” gibi ibareler, daha bilinçli bir alışveriş yapmanıza yardımcı olabilir.
*Son Sözümüz: Dengede Kalın*
Tuz, hayatımızın bir parçası; ondan tamamen uzak durmamız beklenemez. Ama tuzun hem faydalarını hem de zararlarını bilerek bilinçli bir şekilde tüketmek bizim elimizde. Hayatınızın tuzunu kararında katın; ne eksik, ne fazla. Hem bedeniniz hem de ruhunuz size teşekkür edecek.
Sağlıklı günler dilerim...
https://www.seydisehirgundem.com/tuz-tarihten-bugune-soframizin-beyaz-hazinesi-14766-haberi
Diyetisyen Işıl Ayan
SAĞLIKLI BESLENME
Diyetisyen Esmanur Peker
KURUTULMUŞ MEYVELER VE FAYDALARI
Taze meyve ve sebzeler içerdikleri biyoaktif bileşenler ve sağlık üzerine etkileri nedeniyle insan diyetinin önemli bir kısmını oluşturmaktadır. Taze meyve ve sebzeler yüksek nem içerikleri nedeniyle çabuk bozulabilen gıdalar arasındadır ve bu yüzden taze meyve ve sebzelerin muhafaza edilmeleri zordur. İnsanoğlunun gıdaları muhafaza için kullandığı en eski yöntemlerden biri kurutmadır. Kurutma işlemi, meyve ve sebzelerdeki mikroorganizmaların gelişmesini ve çoğalmasını engelleyecek bir düzeye getirmek, neme bağlı reaksiyonları etkisiz hale getirmek ve raf ömrünü uzatmak amacıyla uygulanan en yaygın koruma yöntemidir. Besinlerin antioksidan içeriklerini incelemek için yapılan analizlerde kuru meyvelerin antioksidan potansiyelinin çok yüksek olduğu tespit edilmiştir. Kuru meyveler, yaş meyvenin içerdikleri % 80- 95 oranındaki suyun % 10- 20 oranlarına düşürülmesi ile elde edilirler. Bu 'kurutma' işlemi sonrası, Cvitamini dışında bütün mineraller korunmaktadır. Bu nedenle kurutma işlemi de dahil olmak üzere birçok işlemde kalite göstergesi olarak Cvitamini baz alınmaktadır. Glisemik indeks (GI), karbonhidratların kandaki glikoz seviyelerine olan etkisini ölçme sistemidir. Kurutulmuş meyvelerin glisemik indeksi daha düşük bulunmuştur.
Bazı kuru meyvelerin faydaları: Kuru erik: Bol miktarda B1, B2, B3, B6, A, Cve E vitamini içerir. Kanser ve yaşlanmaya karşı koruyucu etkisi en yüksek olan meyve kuru eriktir. İçerdiği zengin potasyum ve magnezyum mineralleri nedeniyle, tansiyon, karaciğer, kalp, böbrek ve romatizma hastaları ile tuzsuz diyet yapanlara önerilir. Mürdüm eriğinin bağırsakları çalıştırıcı etkisi bilinmektedir. Güçlü antioksidanları ile kalp hastalıklarına yakalanma ve kriz riskini azaltıcı etkisi bulunmaktadır. Kuru incir: İncir, içerdiği yüksek oranlardaki protein, vitamin ve minerallerle hücrelerin yenilenmesini sağlayan bir besindir. 100 gr. kuru incir yenilirse vücudun günlük gereksinimlerinden kalsiyumun %17'si, demir ve magnezyumun %30'u, fosforun %20'si, B1 vitamininin %5'i ve B2 vitamininin %4'ü karşılanmış olur. İncir, içerdiği yüksek orandaki liflerle kolesterolün kana karışmadan atılmasını sağlar. Sindirimi kolaylaştırır ve vücudumuzu bakterilere karşı koruyucu etkisi vardır. Yüksek orandaki kalsiyum ve fosforla kemik ve dişler üzerinde koruyucu etkileri vardır: incirin içerdiği kalsiyum, diğer besinlerdekine göre daha kolay sindirilir. Kuru Dut: Kalsiyum, demir, B1, B2 ve Cvitamini yönünden zengin olan dutun birçok hastalığa iyi geldiği bilinmektedir. Vücut doku ve hücrelerinin yenilenmesinde, su dengesinin korunmasında, hormon, enzim üretiminde, bağışıklık sisteminin güçlendirilmesinde önemli etkilere sahiptir. Beyaz dut ateş düşürücü ve idrar söktürücü etkiye sahiptir. Karaduttan elde edilen şurubun ise ağız ve boğaz hastalıklarında olumlu etkiye sahip olduğu bilinmektedir.
Diyetisyen Esmanur Peker
SİRKE VE SAĞLIĞIMIZ
Sirke, şeker ihtiva eden yaş ve/veya kuru meyvelerin çesitli işlemler uygulanarak ilk önce etil alkol, daha sonra ise asetik asit fermantasyonuna tabi tutulması sonucu veya şarapların asetik asit fermantasyonuna uğratılması sonucu ortaya çıkan ürün olarak tanımlanmaktadır . Sirke, Roma uygarlığı tarafından çoğunlukla tat verici, ilaç veya kozmetik ürünü olarak kullanılırken, Yunanlılar sirkeyi ilaç şeklinde kullanmayı tercih etmiştir. Sirke, sadece sofrada lezzet verici olarak değil, aynı zamanda mayonez, salça, salamura, hardal ve başka pek çok benzer gıdanın hazırlanmasında kullanılan önemli bir gıdadır. Ek olarak, günümüzde ilaç üretiminde de sirkeden yararlanılmaktadır. Günümüzde, meyve sirkelerinin sahip olduğu polifenol içeriğinden dolayı lipit peroksidasyonu, hipertansiyon, hiperlipidemi, enflamasyon, DNA hasarı ve kansere karşı etkili oldukları bildirilmiştir. Sirkenin Glisemik Etkisi: Yemek yedikten sonra oluşan kan şekeri artışı, yemek sonrası hiperglisemi olarak bilinmektedir. Yemek ile birlikte sirke tüketiminin, sağlıklı ve diyabetli yetişkinlerde, yemek sonrası glukoz konsantrasyonunu düşürdüğü belirtilmiştir. Sirkeyi sabahları aç karnına içmek yerine salatalarımızda yemeklerimizde kullanalım. Faydasını bu şekilde görebilirsiniz. Sirkenin Antimikrobiyel Etkisi: Antik zamanlardan beri, sirke antiseptik bir ajan olarak yaraların iyileştirilmesinde ve enfeksiyonlarla mücadele amacı ile kullanılmıştır .Sirkede bulunan asetik asit, düşük; %0.5 konsantrasyonlarda bile pek çok mikroorganizma üzerinde antimikrobiyel etki gösterebilmektedir. Son olarak anlattıklarımdan da yola çıkarak sirkenin faydalarını 5 başlıkta özetleyelim: 1-ANTİ-DİYABETİK ETKİ İnsülin metabolizması üzerinde olumlu etkilere sahiptir. 2-ANTİ-MİKROBİYAL ETKİ Gıda güvenliği açısından problem ve risk oluşturan pek çok mikroorganizmayı inhibe edicidir. 3-ANTİ-KANSEROJENİK ETKİ Bileşiminde bulunan fonksiyonel bileşikler anti-oksidan ve kanser hücrelerini baskılayıcı etkiler göstermiştir. 4- KOLESTEROL VE LİPİD METABOLİZMASINA ETKİSİ Toplam kolesterol, HDL ve LDL parametreleri üzerinde olumlu etkilere sahiptir. Yağ metabolizmasını düzenleyici ve vücutta yağ birikmesini önleyici aktiviteler göstermiştir. 5-KALP SAĞLIĞINA ETKİSİ Kalp atım hızı, kan basıncı ve tansiyon üzerinde olumlu sağlık etkilerine sahiptir.
https://www.seydisehirgundem.com/kurutulmus-meyveler-ve-faydalari-14552-haberi
https://www.seydisehirgundem.com/sirke-ve-sagligimiz-14525-haberi
https://www.seydisehirgundem.com/seydisehir-gundemden-tesekkur-mesaji-14657-haberi
SAĞLIKLI BESLENME
Diyetisyen Sevgi Güngör
Merhaba, ben Diyetisyen Sevgi Güngör. Karamanoğlu Mehmetbey Üniversitesi Beslenme ve Diyetetik Bölümü’nden mezun oldum. Şu anda açıktan çocuk gelişimi eğitimime devam ediyor ve online bireysel beslenme danışmanlığı hizmeti veriyorum. Beslenmeyi yasaklardan uzak, sürdürülebilir ve bireylerin yaşam tarzına uygun bir şekilde ele alıyorum. Bu doğrultuda gelirpazar.com ile tanıştım ve katkısız, doğal ve kadın emeğiyle hazırlanan ürünleri destekliyorum.
Aynı zamanda köşe yazıları ve blog yazıları yazıyor, güncel araştırmaları takip ederek edindiğim bilgileri paylaşıyorum. Yaratıcı tasarımlar ile dergi, e-kitap ve sosyal medya içerikleri hazırlayarak beslenme bilincini artırmayı amaçlıyorum.
Sağlıklı beslenmenin, doğru bilginin ve doğal beslenmenin önemini birlikte keşfetmeye ne dersiniz?
Bu süreçte bizi takip etmeyi unutmayın.
dyt.sevgigungor@gmail.com
@dyt.sevgigungor
Bir Fincan Sağlık: Yeşil Çay
Çay, bizim kültürümüzde dost sohbetlerinin, keyifli anların ve bazen de tek başına bir köşeye çekilip düşüncelere dalmanın en güzel eşlikçisidir. Ancak yeşil çay, siyah çaya kıyasla biraz daha farklı bir hikâyeye sahip. Onun zarif yaprakları, sadece bir içecek değil, sağlıklı yaşamı destekleyen güçlü bir araç olarak hayatımıza dokunuyor.
Peki, neden bu kadar popüler? Neden sağlıklı yaşamın her köşesinde yeşil çaya rastlıyoruz? Gelin, bu sorunun cevabını birlikte arayalım.
Antioksidan Bombası: EGCG
Yeşil çayın en güçlü bileşeni, adını sıkça duyduğumuz EGCG (Epigallocatechin gallate). Bu güçlü antioksidan, hücreleri serbest radikallerin zararlarından koruyor ve vücudun yaşlanma karşıtı savunmasını güçlendiriyor. Düzenli tüketildiğinde iltihaplanmayı azaltarak kalp hastalıkları ve bazı kanser türlerine karşı koruma sağlayabiliyor.
Kilo Kontrolüne Destek
Kilo vermeye çalışanların listelerinde yeşil çay mutlaka kendine bir yer bulur. Çünkü yeşil çay, metabolizmayı hızlandırarak yağ yakımına destek olabilir. Tabii ki tek başına mucize beklemek doğru değil; dengeli bir beslenme planı ve hareketli bir yaşam tarzıyla birlikte tüketildiğinde etkisini daha belirgin gösteriyor.
Zihinsel Netlik ve Enerji
Bir fincan yeşil çay, içeriğindeki doğal kafein ve L-theanine sayesinde zihinsel odaklanmayı artırırken, sakinlik hissi de sağlar. Yani kahvenin yoğun uyarıcı etkisini sevmeyenler için harika bir alternatif. Sabahları bir fincan yeşil çay, günü daha dinç ve net bir zihinle karşılamanızı sağlayabilir.
Diyabet ve Kalp Sağlığına Etkileri
Araştırmalar, düzenli yeşil çay tüketiminin kan şekeri seviyelerini dengeleyebileceğini ve tip 2 diyabet riskini azaltabileceğini söylüyor. Ayrıca kalp sağlığını destekleyerek kolesterol seviyelerini düzenleyebiliyor ve damar sağlığını koruyor.
Ne Zaman ve Nasıl İçilmeli?
Yeşil çay tüketirken dikkat edilmesi gereken birkaç püf nokta var:
Yemeklerle birlikte tüketilmemeli, çünkü demir emilimini azaltabilir. En ideali, yemeklerden en az bir saat sonra içmek.
Fazla kafein tüketimi uykusuzluğa neden olabilir, bu yüzden akşam saatlerinde içmekten kaçının.
Doğal ve katkısız haliyle, yani şekersiz içildiğinde en yüksek faydayı sağlar.
Günde Ne Kadar Tüketilmeli?
Uzmanlar, günde 2 ila 3 fincan yeşil çay tüketmenin sağlığa fayda sağlamak için ideal olduğunu belirtiyor. Fazla tüketim, kafein alımını artırarak uyku düzenini bozabilir veya mide rahatsızlıklarına yol açabilir. Bu yüzden ölçülü olmak önemli.
Küçük Bir Adım, Büyük Bir Değişim
Elbette yeşil çay tek başına bir mucize değil. Ancak yaşam tarzınıza ekleyeceğiniz küçük bir fincan yeşil çay, sağlığınız için büyük bir fark yaratabilir. Bir fincan yeşil çay eşliğinde kendinize ayırdığınız birkaç dakika, sadece bedeninizi değil, ruhunuzu da dinlendirir.
Kendinize bir iyilik yapın ve bugün bir fincan yeşil çay demleyin. Sağlığınıza içeceğiniz bu küçük yudumların hayatınıza nasıl dokunduğunu fark edeceksiniz.
Unutmayın, bazen büyük değişimler, küçük alışkanlıklarla başlar.
https://www.seydisehirgundem.com/yazar/sevgi-gungor/www-1360-kose-yazisi
https://www.seydisehirgundem.com/video/sevgi-gungor-gelirpazarcoma-ziyarette-bulundu-362-video
Kabak Çekirdeği Yağı:
Sağlığın Doğal Destekçisi Doğal yağlar, sağlıklı yaşamın önemli bir parçasıdır. Son yıllarda popülerleşen kabak çekirdeği yağı, içerdiği zengin besin değerleri ve sağlık faydalarıyla dikkat çekiyor. Doğru şekilde kullanıldığında vücudumuza pek çok yarar sağlayabilir. Kabak çekirdeği yağı, çinko, magnezyum, omega-3 ve omega-6 yağ asitleri açısından oldukça zengindir. Bu besin öğeleri, bağışıklık sistemini güçlendirmekten cilt sağlığını desteklemeye ve saç dökülmesini azaltmaya kadar birçok önemli rol oynar. Ayrıca kalp sağlığını korur, kötü kolesterolü dengelemeye yardımcı olur ve kan basıncını düzenlemeye destek olabilir. Özellikle prostat sağlığı üzerinde olumlu etkiler gösterdiği bilinen bu yağ, erkeklerde yaygın olan prostat büyümesi ve idrar yolu problemleriyle başa çıkmaya yardımcı olabilir. Kadınlar içinse hormonal dengeyi sağlamada ve adet döngüsünü düzenlemede faydalı olduğu düşünülmektedir. Tabii ki her doğal ürün gibi, kabak çekirdeği yağı da doğru şekilde kullanılmalıdır. Aşırıya kaçmamak ve soğuk sıkım yöntemleriyle elde edilmiş kaliteli yağlar tercih etmek önemlidir. Eğer kaliteli ve güvenilir bir kabak çekirdeği yağı arıyorsanız, GelirPazar.com'u tercih edebilirsiniz. Kabak çekirdeği yağı faydalarıyla dikkat çekerken, yanlış kullanım sonucu zararlar da verebilir. Özellikle dumanlanma noktası düşük olduğu için yüksek ısılarda kullanımı kimyasal değişimler ve zararlı maddeler ortaya çıkarabilir. Bu yüzden kabak çekirdeği yağı aşırı ısınmaktan kaçınılarak soğuk kullanılmalıdır. Kabak çekirdeği yağı, bazı kişilerde alerjik reaksiyonlara yol açabilir. Bu nedenle, özellikle alerjisi olan bireylerin dikkatli kullanması önerilir. Ayrıca, fazla tüketimi sindirim sorunlarına yol açabilir ve ciltte yağ oranını artırarak akneye sebep olabilir. Bu yüzden günlük miktarın dengeli bir şekilde ayarlanması gerekir. Sonuç olarak, kabak çekirdeği yağı doğanın bize sunduğu değerli bir hediyedir. Düzenli ve doğru kullanıldığında sağlığa pek çok fayda sağlar. Ancak unutulmamalıdır ki, doğal desteklerin bir sağlık uzmanı gözetiminde ve önerileriyle kullanılması her zaman en doğru yaklaşım olacaktır.
Sağlıklı ve mutlu günler dilerim!
Diyetisyen Sevgi Güngör
SAĞLIKLI BESLENME
Diyetisyen Melike Şahin
Ege ve Akdeniz'e Yeşil İksiri :Zeytinyağı
Son yıllarda sağlıklı beslenmenin yanında uzun yaşama olan ilginin artması zeytin ve zeytinyağı tüketimini arttırmıştır. Hem ekonomik açıdan hem de sosyal açıdan önemli olan zeytinyağı Akdeniz ve Ege'yi temsil eden bir besindir.
Zeytinyağı, zeytinleri soğuk presten getirilmesiyle elde edilen ve hiçbir kimyasal işleme gerek duymadan yenilebilen bir yağdır.
Tekli doymamış yağ asiti yani oleik asitin en zengin kaynağı zeytinyağıdır. Peki sağlık üzerine katkıları nelerdir? Gelin birlikte bakalım:
1-Zeytinyağında bulunan oleik asit, iltihaplanmayı azaltır ve damar tıkanıklığını engellemeye yardımcı olur.
2- E vitamini gibi güçlü antioksidanlar içermesi ile hücre hasarını engeller.
3-Tip 2 diyabetin kontrol altına alınmasına yardımcı olur.
4- İçeriğindeki antioksidanlar beyin hücrelerini koruyarak zihinsel sağlığı iyileştirebilir. Bazı araştırmalarda zeytinyağının Alzheimer hastalığı gibi nörolojik hastalıkların ilerlemesini engelleyebileceğini göstermektedir.
5-Zeytinyağı, bağırsak hareketlerini düzenler ve bağırsağın sağlıklı florasını destekler. Düzenli olarak zeytinyağı tüketimi, kabızlık sorunlarını hafifletmeye yardımcı olabilir.
6-Ciltteki nem dengesini sağlar, elastikiyetini artırır ve kırışıklıkların oluşumunu engellemeye yardımcı olabilir.
7-Zeytinyağı, sağlıklı yağlar içerdiği için, diyete dahil edildiğinde kilo kontrolüne yardımcı olabilir. Daha uzun süre tokluk hissi yaratması, aşırı yeme eğilimini engelleyebilir.
Kısaca zeytinyağı gerek sağlık açısından gerek yiyeceğin tadına son derece olumlu etki yapmasından dolayı Türk mutfağının vazgeçilmez bir yağ türüdür. Bu kapsamda tüketicileri bilinçlendirerek kullanımının artması ve daha sağlıklı nesiller yetişmesi sağlanmalıdır.
Sağlıklı ve mutlu günler dilerim!
Diyetisyen Melike Şahin
SAĞLIKLI BESLENME
Stajyer Diyetisyen Ravza Nur Aydın
Merhaba ben Ravza Nur Aydın 21 yaşındayım. Fen lisesi mezunuyum. Beslenme Ve Diyetetik bölümü 3.sınıf öğrencisiyim.
Sosyoloji bölümü 2. sınıf öğrencisiyim. Birçok beslenme platformunda ekiplerde yer aldım. Yine bir platformda blog yöneticiliği yaptım. Blog yazılarım var.
TÜBİTAK destekli bir projenin yürütücülüğünü yapıyorum. Okul kulüplerinde yer alıyorum. Şimdilik bu kadar.
Bilimin ışığından sapmamamız dileğiyle.
Zahide Büşra BÜYÜKYILDIZ
SAĞLIKLI BESLENME
Stajyer Diyetisyen ve Emzirme Danışmanı
Etkinkampüs- B&D yönetim ekibi
Ebebek- Emzirme Destek Elçisi
Biaraştırmabisunum- Reels ekibi
EK GIDA SÜRECİNDE NELERE DİKKAT ETMELİYİZ?
Herkese Merhabalar. Ben Stajyer Diyetisyen Zahide Büşra BÜYÜKYILDIZ.
Ek gıda (tamamlayıcı beslenme) süreci tüm bebeveynler için karmaşık ve soru işaretleri ile dolu bir serüvendir. Bu yazımda sizlere süreç hakkında bilmeniz gereken tüm doğruları en şeffaf şekilde aktarmaya çalışacağım.
Bebekler için ilk 6 ay en ideal besin yalnızca anne sütüdür. DSÖ ve Sağlık Bakanlığı tüm annelere optimum büyüme, gelişme ve sağlık elde etmek için bebeklerini ilk altı ay boyunca yalnızca emzirmelerini, 6 aydan 2 yaşına kadar da ek gıdalarla birlikte emzirmeye devam etmelerini önermektedir.
Altıncı aydan itibaren artan enerji ihtiyacı ile anne sütü tek başına yeterli gelmemeye başlar ve bu nedenle de yavaş yavaş tamamlayıcı besinlere başlanması gerekmektedir.
6 aylık bir bebeğin mide kapasitesi sadece 100-125 ml yani bir çay bardağı kadardır. Bu nedenle o mideye girecek tüm besinler büyük bir öneme sahiptir. Tamamlayıcı besinlere başlamadan önce anneler mutlaka güvenilir kaynaklardan araştırma yapmalıdır çünkü yanlış başlangıçlar besin reddine yol açabilmektedir.
Tamamlayıcı beslenme başlangıcı için de hem sindirim kolaylığı hem de demir deposu olması açısından en uygun besin kesinlikle yoğurttur. Hatta anneler dilerlerse yoğurdun besin değerini ikiye katlayarak kendi sütlerinden de yoğurt yapabilirler. Yapılışına yazının sonundan ulaşabilirsiniz.
Ayrıca bu süreçte dikkat edilmesi gereken en önemli konulardan bir diğeri ise 3 gün kuralıdır. Bu kural bebeğin ilk kez tanıştığı bir besini başka bir besin ile karıştırmadan 3 gün art arda tatma esasına dayanır ve asıl amaç bebeğin bu besine karşı herhangi bir alerjisi olup olmadığını öğrenmektir. Başka bir besin verilmemesinin sebebi ise oluşabilecek bir reaksiyon durumunda bebeğin hangi besine alerjisinin olup olmadığının kesin olarak bilinmek istenmesidir.
Tamamlayıcı beslenmede ilk ay yoğurt, sebze ve meyve dışında başka herhangi bir besine gerek yoktur. Zaten ilk ayın büyük bir kısmı yeni besinlerle tanışma ile geçmektedir bu kısım bittiğinde ise artık karışık bir şekilde (yoğurt + sebze, yoğurt + meyve) de ilerlenebilir. Bu süreçte besin kaybı olmaması için anneler cam rende ve buharda haşlama yöntemlerini kullanabilirler.
7. Ayda ise bu besinlere ek olarak yumurta sarısı (ilk gün ¼ ü, ikinci gün ½ si, üçüncü gün ise 1 tam), peynirler, sebze çorbaları ve tahıllar bebeğin beslenmesine eklenebilir.
8. Ayda artık unlu çorbalar, kıymalı sebze yemekleri eklenirken 9. Ayda ise etler ve ev yemekleri eklenebilir. Unutmayalım ki 1 yaşına kadar bebeğin ana öğünü anne sütü ek gıdalar ise ara öğünü olacak şekilde ilerlenmelidir.
Her besin için kendi ayını beklemek ve bebeği gözlemleyerek acele etmeden emin adımlarla bu süreci geçirmek en doğrusu olacaktır.
Bu süreçte özellikle dikkat çekmek istediğim bir diğer nokta ise; Yukarıda da bahsettiğim besin reddinin önüne geçmek için ek gıdalara başlarken tatlı meyvelerden başlanmaması gerektiğidir. Özellikle yoğurttan sonra bebeğe olabildiğince fazla sebze tattırmak ve bunlardan sonra meyvelere geçmek sürecin kolay ilerlemesi için en iyisi olacaktır. Çünkü başlangıçta bebekler herhangi bir tatlı besinin tadını aldığında sonrasında sebzeler başta olmak üzere diğer besinleri tatlarından dolayı reddetme eğiliminde olurlar ve bu durumda ek gıda süreci anneler için çok zorlu bir hal alır. Bu yüzden sıralamaya dikkat ederek ek gıda sürecini ilerletmek çok daha iyi olacaktır.
Bu yazımda değinmek istediğim son konu ise 1 yaşından önce yasaklı olan besinler: Dokuzuncu ayda ev yemeklerinin de eklenmesiyle birlikte bebeği neredeyse tüm besinlerle tanıştırmış olduk. Ancak bir yaşından önce bebeklerin bağışıklık sistemleri için risk taşıyan ve sindirim sistemlerinin kabul etmediği bazı besinler vardır. Bunlar;
1-Bal: Colostridium botulinum bakterisi içeren bal, bebeklerde bir çeşit zehirlenme yaşamasına neden olabilir. Bu nedenle 1 yaşından önce bebeklere bal verilmemelidir.
2- Yumurta Beyazı: Alerjen riskinden dolayı 1 yaşından önce bebeklere yumurta beyazı yedirilmemesi tavsiye edilir. Ancak yumurtanın sarısı 7. aydan itibaren verilebilir.
3- Şeker ve Tuz: Bebeklerin 1 yaşından önce şeker ve tuz tüketmesi obezite, böbrek sorunları ve çeşitli metabolik rahatsızlıkların ortaya çıkmasına neden olabileceği için verilmemelidir..
4- Kafein İçeren İçecekler: Kafein içeren çay ve kahve tarzı içecekler bebeklerin midesine ve böbreklerine zarar verebileceğinden dolayı 1 yaşından önce bebeklere verilmemesi tavsiye edilir.
5- İnek Sütü: Sindirilmesi zor bir besin olduğu için inek sütü, 1 yaşını doldurmamış bebeklerin beslenmesine eklendiğinde bebeklerde kabızlık, gaz problemi ve çeşitli alerjik rahatsızlar meydana gelebilir.
6- Kivi ve Çilek: Meyveler çeşitli faydalarından dolayı bebeklerin beslenmesi için önemli yer tutsa da kivi, çilek ve ananas gibi meyveler yüksek alerjen riskinden dolayı 1 yaşını doldurmamış bebeklere verilmemelidir. Bu listeye ek olarak Domates ve Bakla da alerjen potansiyeli yüksek olduğu için 1 yaşından önce bebeklere verilmemelidir.
7- Kakao ve Çikolata: Kakao ve çikolata, katkı maddesi ve ilave şeker içerdiğinden dolayı 1 yaşını doldurmamış bebeklerin beslenmesine eklenmemelidir.
8- Deniz Ürünleri: Alerjen potansiyeli yüksek olan deniz ürünlerinin ağır metal içeriğinden dolayı bu besinlerin 1 yaşından önce bebeklerin beslenmesine eklenmemesi tavsiye edilir.
9- Sosis, Salam ve Şarküteri Ürünleri
10- Ceviz, Fındık ve Fıstık
11- Turşu
Anne Sütünden Yoğurt Yapımı;
Malzemeler:
100 ml anne sütü
1 tatlı kaşığı yoğurt
Yapılışı;
Anne sütünü bir kavanoza alın ve sıcak suyun içerisinde yoğurt mayalama sıcaklığına erişene kadar ısıtın.
Anne sütünden bir miktar alarak oda ısısındaki yoğurdu seyreltin.
Kavanozun içerisine yoğurdu ekleyip karıştırın. Ilık bir yerde bir örtü ile örterek 7-8 saat mayalanmaya bırakın.
Mayalanan anne sütü yoğurdunu buzdolabına kaldırın.
Bir gece beklettikten sonra bebeğe rahatlıkla verebilirsiniz.
Not: Anne sütünden hazırladığınız yoğurt, inek ve koyun sütüyle hazırlanan yoğurtlar gibi katı olmaz. Ayran formunda bir yapısı vardır!
Bu yazımda bebeveynlerin ek gıda sürecinde aklına takılan, merak ettikleri ve doğru olarak bilinen tüm yanlışlara değinmeye çalıştım. Umarım siz değerli anne ve babalar için yeterince açıklayıcı ve faydalı bir yazı olmuştur. Ek gıda süreci ne kadar bilinmezliklerle dolu olsa da bir o kadar da eğlenceli ve güzel bir süreçtir. Çok düşünüp stres yapmak yerine bebeğinizle eğlenmek, gülmek ve anılar biriktirmek en öncelikli hedefiniz olsun. Yazımı burada sonlandırıyorum yeni yazılarda görüşmek dileğiyle sağlıklı, huzurlu ve mutlu günler dilerim.
KAYNAKÇA:
https://www.who.int/news-room/fact-sheets/detail/infant-and-young-child-feeding
https://hsgm.saglik.gov.tr/depo/birimler/saglikli-beslenme-ve-hareketli-hayat
https://www.bebek.com/bebekler-icin-ek-gida/
https://www.bebek.com/ay-ay-bebek-beslenme-tablosu/
https://hsgm.saglik.gov.tr/tr/beslenme/bebek-beslenmesi.html
https://tektiklabilgielinde.saglik.gov.tr
https://www.bebek.com/stoktaki-anne-sutunu-nasil-degerlendirebilirsiniz/
https://www.seydisehirgundem.com/ek-gida-surecinde-nelere-dikkat-etmeliyiz-14736-haberi
Zahide Büşra BÜYÜKYILDIZ
UZMAN DİYETİSYEN AYÇA ACUNGAN
Evinize Sağlık Getiren Besin: TARHANA
Tarhana buğday unu, yoğurt, biber, tuz, soğan, domates ve aroma verici bitkisel maddelerle yoğrulan hamurun fermente edildikten sonra kurutulması, öğütülmesi ve elenmesi ile elde edilen bir gıdadır.Tarhana Orta Asya’dan göçen Türkler ve Moğollar tarafından Anadolu’ya gelmiş ve Osmanlı İmparatorluğu döneminde Irak, İran ve yakın komşuları dahil doğu ülkelerine ve Rumeli üzerinden Yunanistan, Macaristan ve Finlandiya gibi batı ülkelerine yayılmıştır. Tarhana ve çorbası içerdiği besin değerleri sebebiyle aile ve toplum sağlığı için oldukça önemli bir yere sahiptir. Tarhana içerisinde A, B, B1, B2, B6, C, D, E, K vitaminleri ile çok sayıda aminoasit bulundurmaktadır. Tarhana ana bileşeni olan un ve yoğurdun esansiyel aminoasitler bakımından birbirlerini tamamlamaları sayesinde daha yüksek kaliteli protein kaynağıdır. Ayrıca tarhana kalsiyum, demir ve çinko bakımından da oldukça zengindir. Kolay sindirilebilir ve lifli bir yapıya sahiptir. Yapısında kalsiyum, demir, sodyum, potasyum, magnezyum, çinko ve bakır gibi mineral bulundurduğu için kemik gelişimi açısından destekleyici bir besindir. Şeker hastaları için önemli bir nitelik taşıyan tarhana düşük glisemik indekse sahip olması sayesinde diyabet ve kolesterol hastaları tarafından gönül rahatlığıyla ana öğünde yanına bol salata ile kullanılabilir. Tarhana’nın sağlıklı beslenme ve vücut sağlığı açısından etkisine baktığımızda kilo kontolünün sağlanması, kalp hastalıklarındaki tedavilere pozitif etki sağlaması ve yüksek kolesterol ve tansiyonun azaltılmasında etkisi önemli bir noktadadır. İçerdiği probiyotikler sayesinde bağırsak florasını düzenler ve bu sayede bağışıklık sisteminin korunmasında ve güçlenmesinde katkı sağlamaktadır. İçerisinde bulunan antioksidan likopen sayesinde kanser hücrelerine karşı savaş açan özelliğe sahiptir. Dermatolojik bakımda bakıldığında E ve C vitaminlerince zengin olması deri hastalıklarına iyi gelmekte olup A vitamini içeriğince de göz hastalıklarının tedavisinde pozitif etki sağlamaktadır.
Tarhana toplumumuzun vazgeçilmez bir baştacıdır. Bebek ek beslenmesinde 6. Ay ile beraber başlattığımız ve önerdiğimiz elzem çorbalardan biridir. Sağlıklı beslenmek isteyen, bağışıklık sistemini güçlendirip kışın gribal enfeksiyonlardan korunmak için tarhanayı sofranızdan eksik etmeyiniz. Tarhana seçiminizi yaparken organik ve el emeği ilmek ilmek işlenen ürünleri kullanmak hem gıda hijyeni ve güvenliği açısından önemlidir. Bu konuda kadın emeği olan ürünleri ön plana çıkartan Gelir Pazarı Tarhana’yı işleme paketleme ve sağlıki şartlara tam tamına uyma konusunda ön plana çıkmakta olup bir sağlık profesyoneli olarakta benim de tercihim arasındadır.
Hepinize afiyetler dilerim! Sağlıklı günler.
UZMAN DİYETİSYEN AYÇA ACUNGAN
UZMAN DİYETİSYEN AYÇA ACUNGAN
NE DÜŞÜNÜRSEN ONA DÖNÜŞÜRSÜN
Bilinçaltı ve zihin gücü insana bahşedilen o kadar büyük bir lütuf ki !
Ne düşünürsen ona dönüşürsün cümlesi oldukça doğru ve anlamlıdır. Kilo verme diyetlerin ya da süreçlerinde kişiler zihinlerini nasıl görmek istediğine odaklar pozitif enerjilerini yayarsa zayıflamanın önüne geçilmez.
Sinir sistemi ve sinir sistemi sağlığının temeline baktığımızda insan beyninin temel amacı beden! korumak hayatta tutmaktır. Kilo kaybı bir kayıp olarak algılanmasından insan beyninin nörolojik programlamasına zıt bir işleyiştir. Bu duruma karşın insan beyni sistemi korumaya çalışmaktadır. Dilediğiniz kadar az yiyin; kilo vermemizi engeller, kilo vermemize direnç gösterebilir. Beyininizdeki zihin programlamalarını ve yönetimini değiştirirseniz zayıflamak oldukça mümkündür. Özellikle yapılan birçok çalışmada pozitif enerji ve zihin gücü ile incelme arasında büyük bir pozitif kolerasyon vardır. Bu bağlantının aktif olması için zihinimizi bedenimizle uyumlu hale getirip kontrol altına almanız gereklidir. Peki bunu nasıl yapacağız? Uzman diyetisyenler ile beraber çalışan uzman klinik psikologlar eşliğinde Bilişsel Davranış Terapisi (BDT) yöntemleri zihin gücünün doğru yönlendirilmesi konusunda yardımcı olacaktır. Kişinin öğrendiği yöntemleri günlük hayatına uygulaması ile pozitif enerjiyle de günlük rutine sokarak daha kolay kalıcı bir kilo vermeyi destekleyebilir. Enerjimizi doğru bir yönlendirip ideal kilomuza eriştikten sonraki süreçte algı yönetimi oldukça önemlidir. Algı basit olarak nedir? sorusuna; duyusal bilginin alınması, yorumlanması, seçilmesi ve düzenlenmesi şeklinde tanımlanma yapabiliriz. Kişinin pozitif düşünce ve doğru enerji yönetimi ile yaydığı ve çevreye algılamasını sağladığı vücut yapısı yine zihin gücünün doğru yönetim kontrolü ile doğru orantıldır. Uzman bir diyetisyen olarak en önemli nokta bireyin kilo kontrolünü sağladığı aşamada zihin kontrolünü de aynı oranda sağlaması olacaktır.
Sağlıklı günler dilerim.
Uzm. Dyt. Ayça Acungan
UZMAN DİYETİSYEN AYÇA ACUNGAN
Evinize gelen şifa: Cennet Hurması
Cennet hurması, kanın pıhtılaşmasına yardımcı olan manganezin yanı sıra iyi bir A ve C vitamini kaynağ olan bir meyve olduğunu biliyor musunuz? Ayrıca kanser ve felç dahil olmak üzere birçok ciddi sağlık durumu riskini azaltmaya yardımcı olan başka antioksidanlara da sahiptirler. Diyabet ve hipertansiyon başta olmak üzere birçok kronik hastalık üzerindeki tedavilerde pozitif etkisi gözlenmektedir. Cennet hurması, sonbaharın sonlarında toplanır ve bazen kışa kadar ağaçta kalabilmektedir. Türüne bağlı olarak rengi sarıdan koyu kırmızı-turuncuya kadar değişir. Bazı cennet hurmaları küre şeklindeyken, diğerleri meşe palamudu veya balkabağı şeklindedir. Boyut olarak, yarım dolardan küçük bir greyfurta kadar herhangi bir yerde olabilirler. Hurma aynı zamanda karbonhidratların sindirimini yavaşlatarak kan şekerinin yükselmesini önleyen çözünür diyet lifi bakımından da zengindir. Cennet hurması sağlık açısından başka faydalar da sağlar. Kanı taşıyan damarlarda temiz tutmaya ve kalp hastalığı riskini azaltmaya yardımcı olabilir. Ateroskleroz, arterlerin sertleşmesi ve daralması anlamına gelmekte olup yapılan bilimsel çalışmalarda; cennet hurmasının antiaterosklerotik diyetin bir parçası olan diyet lifi, antioksidanlar ve mineraller açısından zengin olduğu bulunmuştur.